Süt Sığırlarında Karaciğerin Önemi

10-08-2020 13:37
Süt Sığırlarında Karaciğerin Önemi

Süt Sığırlarında Karaciğerin Önemi Nedir?

Süt sığırları, son 50–60 yıldan beri daha fazla süt verimi elde etmek amacıyla genetik seleksiyona tabi tutulmuş ve onlara daha iyi bakım ve beslenme şartları uygulanarak süt verimlerinde artışlar sağlanmıştır. Sağlanan genetik ilerleme ile süt veriminin artması sonucu, geçiş döneminde görülen hastalıklarda da (yağlı karaciğer, ketozis, süt humması, meme ödemi, retensiyo sekundinarum, metritis, abomazum deplasmanı, asidozis, laminitis) artış ve döl veriminde problemler meydana gelmiştir. Bu durumun temel sebebi, yüksek süt verimine sahip ineklerde yaşama payı ve süt üretimi için gerekli olan enerji miktarının, tüketilen rasyon ile sağlanamaması sonucu enerji dengesinin bozulmasıdır. Verim düzeyleri farklı olan hayvanların yaşama payı enerji ihtiyaçları hemen hemen aynıyken verim payı enerji ihtiyaçları arasında büyük farklılıklar gözlemlenmektedir. Bu fark, verim düzeyi yüksek hayvanlarda besleme ile sağlanabilecek enerji dengesinin önemini özetlemektedir.

 

Geçiş döneminde bulunan süt sığırlarında büyük çaplı metabolik değişimler olmaktadır. Bu dönemdeki temel besleme stratejisi, meydana gelen metabolik değişikliklere adaptasyonun sağlanmasıdır. Geçiş döneminde besleme yönetimi açısından başlıca yapılması gerekenler, doğumdan önceki 3 hafta boyunca kademeli olarak erken laktasyon rasyonuna geçişin sağlanması ve doğum sonrası erken laktasyon döneminde (ilk 10 hafta) artan enerji ve besin maddesi ihtiyacının karşılanmaya çalışılmasıdır. Geçiş döneminde karşılanamayan enerji ihtiyacı ya da diğer adıyla negatif enerji dengesi, erken laktasyondaki süt sığırlarında sağlık parametreleri ve reprodüktif performansı negatif etkileyerek ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu yüzden geçiş döneminin karlılık açısından, bir süt sığırının yaşam döngüsünün en önemli süreci olduğu unutulmamalıdır. Geçiş dönemindeki süt sığırlarında gözlemlenen hastalıkların büyük ölçüde azaltılması, uygun ve dengeli besleme programlarının uygulanmasına bağlıdır. Yüksek verimli süt sığırlarında geçiş döneminde görülen hastalıkların önlenmesi adına dengeli rasyonların düzenlenmesinin yanı sıra, bazı yem katkı maddelerinin kullanımı da giderek önem kazanmaya başlamıştır. Bu katkı maddelerinden birisi, son yıllarda kullanım alanı giderek artan korunmuş (rumende yıkımlanmayan) kolindir. Günümüze kadar ruminant besleme açısından kolin, esansiyel bir besin maddesi olarak değerlendirilmemiştir. Ancak duodenal içerikteki kolinin toplam öngörülen ihtiyacın sadece %30’unu karşılayabildiği belirlenmiştir.

Geçiş döneminde gözlenen karaciğer yağlanmasıyla oluşum mekanizması ve kolin ile ilişkisi şu şekilde açıklanır. Metabolizmanın karşılanamayan enerji ihtiyacını adipoz dokuda bulunan yağ asitlerinden karşılaması doğal bir biyolojik yöntemdir. Erken laktasyon döneminde artan enerji ihtiyacının rasyonla karşılanamaması sonucu bu dönemdeki yüksek verimli süt sığırlarında negatif enerji dengesi ortaya çıkmaktadır. Metabolizma, bozulan enerji dengesini vücut yağlarını (esterleşmemiş yağ asitleri; EYA) mobilize ederek düzeltmeye çalışır. Bu süreçte kandaki EYA seviyesi artmakta ve bu lipid yapılar farklı dokularda farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Ayrıca karaciğerde EYA seviyesinin yükselmesi, hepatositlerde lipogenezis ve ketogenezisi de arttırmaktadır. Ancak karaciğerde EYA’nın oksidasyonu kandaki konsantrasyonuyla orantılıdır ve oksidasyon sınırlıdır. Yağlı karaciğer sendromu, geçiş döneminde bulunan yüksek verimli süt sığırlarının neredeyse yarısında gözlenmektedir. Genellikle, memelilerde 2 tip lipoprotein (Şilomikronlar ve Çok Düşük Dansiteli Lipoprotein; ÇDDL), trigliserid transportundan sorumludur. Ruminantlarda plazma ÇDDL konsantrasyonu oldukça düşüktür ve özellikle laktasyon döneminde, karaciğer harici dokular için temel lipid kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Sütteki uzun zincirli yağ asitlerinin kaynağı, kandaki ÇDDL formundaki trigliseritlerdir. Bu trigliseritler, yemle alınan yağ kaynaklarından veya adipoz dokudan mobilize edilen lipid yapılardan köken almaktadır. Laktasyonun erken döneminde, negatif enerji dengesiyle birlikte adipoz dokudaki lipoliz artmaktadır.

 

TG: Trigliserit " + " işareti sayısı arttıkça sağlık durumu ve reprodüktif performans kötüleşmektedir.

 

Kandaki EYA konsantrasyonunu yükseltmekte ve EYA karaciğer tarafından keton cisimciklerine (beta hidroksi bütirat, asetoasetat, aseton) ya da esterifiye trigliseritlere metabolize edilmektedir. Trigliseritler karaciğerde normalde ÇDDL formunda depolanır ya da uzaklaştırılırlar. Ancak özellikle erken laktasyon döneminde karaciğere gelen EYA miktarının hızla artması, karaciğerde ÇDDL oluşumunun hızla artacağı anlamına gelmemektedir. ÇDDL üretiminin hızla artamamasının sebebi ÇDDL üretimi için esansiyel olan yapıların (kolesterol, fosfatidilkolin, apolipoproteinler) yetersiz sentezi olabilmektedir. Geçiş döneminde bulunan süt sığırlarında karaciğer yağlanmasının ortaya çıkış sebebi, karaciğere metabolize edebileceğinden fazla miktarda yağ mobilizasyonu olması ve bu aşamada lipotropik maddelerin (kolin ve metiyonin) yetersizliği olarak özetlenebilir. Karaciğere yağ infiltrasyonu ve karaciğer fonksiyonlarının sekteye uğraması, süt sığırları için büyük önem arz etmektedir. Çünkü süt sığırlarında, metabolizmanın ihtiyaç duyduğu glikozun % 85’i karaciğerde elde edilmektedir. Aynı zamanda karaciğerin fertilite, immunite ve yem tüketiminin düzenlenmesi üzerindeki merkezi rolü, bu organın önemini özetlemektedir. Karaciğerin yağlanma şiddeti ile genel sağlık durumu ters orantılı olarak etkilenmekte ve karaciğer yağlanması, reprodüktif ve metabolik bozukluklara neden olmaktadır.

 

 

 

Karaciğer yağlanması, geçiş döneminde bulunan yüksek verimli süt sığırlarında sıklıkla gözlenen ve yol açtığı veya birlikte seyrettiği metabolik bozukluklar göz önünde bulundurulduğunda, süt sığırı endüstrisi açısından büyük önem arz eden bir hastalıktır. Yağlı karaciğer sendromunda morbidite yaklaşık %82, mortalite oranı ise %25 olarak belirlenmiştir. Karaciğer yağlanmasının yol açtığı ve birlikte seyrettiği metabolik bozuklukların kompleks bir yapı göstermesi ve bu durumun süt ve reprodüktif verim kaybına yol açması nedeniyle, yağlı karaciğer sendromu işletme karlılığını büyük oranda negatif yönde etkileyebilmektedir. Yapılan bir çalışmada, yüksek verimli süt sığırlarında gözlenen ve yağlı karaciğer ile yakından ilişkili metabolik bir hastalık olan ketozisin, tedavi maliyetinin inek başına 145 Amerikan doları olduğu bildirilmiştir. Amerika’da 9 milyon süt sığırı bulunduğu ve sadece ketozisin senelik toplam 60 milyon dolardan daha fazla zarara yol açtığı hesaplanmıştır. Ülkemizde bulunan yaklaşık 4,5 milyon süt sığırının verim seviyeleri Amerika’da bulunan hayvanlar kadar yüksek olmasa da, basit bir hesaplama ile Türkiye için (sadece ketozis kaynaklı) bahsedilen kaybın 20- 30 milyon dolar civarında olabileceği ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda yağlı karaciğer sendromunun neden olduğu diğer metabolik ve reprodüktif bozuklukların tedavi maliyetleri ve verimde gözlenen düşüşler, maddi kayıpların boyutlarının ne kadar ciddi olabileceğini gözler önüne sermektedir. Sonuç olarak yağlı karaciğer sendromunun rasyonda yapılacak müdahaleler ile önlenmesi ya da şiddetinin azaltılması, verim kayıplarının önüne geçilebilmesi ve tedavi masraflarının ortadan kaldırılabilmesi adına büyük önem taşımaktadır.

 

IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.